Nizâmiye ve Müstansıriyye Medreselerinde Arap Dili Öğretimi
Dinin temel kaynaklarının Arapça olması, sınırların genişlemesine paralel olarak dilin Arap olmayanlara öğretilmesi ihtiyacı, dilde hataların (lahn) yaygınlaşması, resmî yazışmalarda Arapçanın hâkim dil olması ve bilim dili olarak kullanılması gibi sebeplerle Arapça, dinî ilimlerle birlikte öğretimi...
Saved in:
Published in: | Atebe no. 9; pp. 145 - 175 |
---|---|
Main Authors: | , |
Format: | Journal Article |
Language: | English |
Published: |
30-06-2023
|
Online Access: | Get full text |
Tags: |
Add Tag
No Tags, Be the first to tag this record!
|
Summary: | Dinin temel kaynaklarının Arapça olması, sınırların genişlemesine paralel olarak dilin Arap olmayanlara öğretilmesi ihtiyacı, dilde hataların (lahn) yaygınlaşması, resmî yazışmalarda Arapçanın hâkim dil olması ve bilim dili olarak kullanılması gibi sebeplerle Arapça, dinî ilimlerle birlikte öğretimi yaygın bir şekilde yapılan ilimler arasında yer almıştır. Dinî metinlerin daha iyi anlaşılmasını sağlamak, verilecek dersleri açık ve anlaşılır bir şekilde sunmak, nitelikli bir vaiz ve hatip olmak, delil getirmek ve düşünceyi temellendirmek, münazara ve cedelde başarılı olmak Arapçaya iyi derece hâkim olmayı gerektirmekteydi. Bu sebep ve ihtiyaçlar nahvin bir ilim dalı olarak teşekkülüne ve öğretimine zemin hazırlamış; öğretimi bâdiye (çöl), küttâb, ev, mescit, cami, kitapçı dükkânları, kütüphaneler, devlet daireleri ve medreseler gibi mekânlarda gerçekleşmiştir. Bu çalışma, Arapça öğretimini medreseler açısından ele almakta olup Nizâmiye ve Müstansıriyye Medreseleri merkeze alınarak genelde edebî ilimleri özelde ise nahiv öğretimini konu edinmektedir. Araştırmanın amacı, Arap dilinin söz konusu medreselerde hem dinî ilimlere hazırlayıcı ve destekleyici hem de ayrı bir alan olarak tedris edildiğini ortaya koymaktır. Bu bağlamda çalışma; medreseler kurulmadan önce Arap dilinin hangi merkezlerde tedris edildiğini, medreseler kurulduktan sonra bunun ne şekilde devam ettiğini ortaya koymayı hedeflemektedir. Nizâmiye Medreseleri, Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk (öl. 485/1092) tarafından 449-450/1057-1058 yıllarında ilki Nîşâbur’da olmak üzere Bağdat merkezli kurulan medreselerin genel adıdır. Müstansıriyye Medresesi ise Abbâsî Devleti (750-1258) halifelerinden Ebû Ca‘fer Mansûr Müstansır-Billâh (623-640/1212-1242) tarafından 625/1227-28 ile 631/1233-34 yılları arasında inşa edilmiştir. Sözü edilen medreselerde -özellikle Nizâmiye Medreselerinde- ağırlıklı olarak dinî ilimler (Şâfiî fıkhı, hadis, Kur’ân ve tefsir gibi) ve bunlar arasından özellikle fıkıh ilimleri (fürû‘, usûl, ferâiz, mezheb ve hilâf) tedris edilmiştir. Bu medreselerde müstakil nahiv kürsüsü veya nahve ayrılmış bir bölüm bulunmamakla beraber kendisine olan ihtiyaçtan dolayı nahivle ilgili derslerin verildiği kaynaklardan anlaşılmaktadır. Zira Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin vakfiyesinde nahvin öğretimi için bir nahiv hocasının alınacağı açıkça belirtilmekte, üstelik burada görev yapan müderrisler arasında hatırı sayılır nahiv âlimi bulunmaktadır. Ayrıca medreselerde öğrenim gören talebelerin biyografilerinden hareketle de nahiv ilminin öğretildiği anlaşılmaktadır. Araştırma tarihsel bir konuya odaklandığı için yazılı dokümanların incelenmesi tekniğiyle ele alınmıştır. Buna göre veriler öncelikle dönemle/medreselerle ilgili temel kaynaklardan hareketle elde edilmiş; bilhassa yorum, karşılaştırma, çıkarım ve iddiaların temellendirilmesinde güncel araştırmalardan da istifade edilmiştir.
Arabic was among the sciences that were widely taught along with religious sciences for reasons such as the fact that the basic sources of religion were in Arabic, the need to teach the language to non-Arabs in parallel with the expansion of borders, the spread of errors (lahn) in the language, Arabic being the dominant language in official correspondence and its use as a language of science. To ensure a better understanding of religious texts, to present the lessons clearly and comprehensibly, to be a qualified preacher and orator, to bring evidence and justify ideas, and to be successful in debate and jadal also required a good command of Arabic. These reasons and needs paved the way for the formation and teaching of nahw as a branch of science; its teaching took place in places such as bādiye (desert), kuttāb, houses, masjids, mosques, bookstores, libraries, government offices, and madrasas. This study deals with the teaching of Arabic from the perspective of madrasas and focuses on the teaching of literary sciences in general, and the teaching of grammar in particular, by focusing on the Nizāmiyyah and Mustansiriyyah Madrasas. The aim of this study is to reveal that the Arabic language was taught in these madrasas both as preparation and support for religious sciences and as a separate field. In this context, the study aims to reveal in which centers the Arabic language was taught before the establishment of madrasas and how it continued. Nizāmiyyah Madrasas are the general name of the madrasas founded in Baghdad, the first of which was in Nîsâbûr, in 449-450/1057-1058 by the Great Seljuk vizier Nizāmulmulk (d. 485/1092). And the Mustansiriyya Madrasah was built between 625/1227-28 and 631/1233-34 by Abu Ca‘far Mansûr Mustansır-Billah (623-640/1212-1242), one of the caliphs of the Abbasid State (750-1258). In these madrasas, especially in the Nizāmiyyah Madrasas, religious sciences (such as Shāfi’ī jurisprudence, hadīth, Qur’ān and tafsīr), and among these, especially the sciences of fiqh (furu', usūl, ferā'īz, madhhab, and hilāf) were taught. Although in these madrasas did not have an independent nahw chair or a department devoted to nahw, it is understood from the sources that courses on nahw were given due to the need for it. However, it is understood from the sources that nahw was also taught in these madrasas. In fact, the endowment of the Baghdad Nizāmiyyah Madrasah clearly states that a teacher of grammar (nahw) will be hired for the teaching of grammar, and moreover, there are considerable scholars of grammar among the mudarris working here. It is also understood from the biographies of the students who studied in madrasas that the science of nahw was taught. However, it should be noted that these madrasas did not have an independent nahw chair or a department for nahw. Since the research focuses on a historical issue, it was handled with the technique of analyzing written documents. Accordingly, the data were obtained primarily from the main sources related to the period/madrasas; current research was also utilized, especially in the interpretation, comparison, inference, and justification of claims. |
---|---|
ISSN: | 2757-5616 2757-5616 |
DOI: | 10.51575/atebe.1281345 |